Saturday 6 June 2015

Baba ile sohbet veya 1 500 000 Ermeni’yi kim öldürdüyse.



BIRINCI BÖLÜM.
Baba, bunu sen söyledin... Ben, şaneseri sağ kaldığımdan beri... Sen ilk kez bu kelimeyi telafuz ettin.
Ben ise bekledim... Uzun zaman, çok uzun zaman bekledim... Bana öyle geliyor ki yüz sene geçti, yakınlarımı, ailemi son kez orada, evimin avlusunda gördüğümden beri.
Ebeveynlerimi, kız kardeşlerimi, ninemi... Yüzlerini hatırlıyorum. O zamanlar, öylesine yapmacık bir şekilde gökyüzüne çevrili yüzlerinde ne yazıldığını anlamıyordum. O zamanlar bu kelimeyi bilmiyordum.
Ve işte... Sen telaffuz ettin onu
Donup kalmak istiyorum muhteşem sarayının salonlarından geçen o son çınlamayı duymak için.
Sen ayakta duruyor, elini kaldırıyor, parmaklarını kutsal pozda birleştiriyor ve söylüyorsun... O kelimeyi söylüyorsun... Duyuyorum, kanın damarlarımı nasıl yaktığını... Kalbimin dizlerimde nasıl attığını...
Uzun ve hüzünlü yüz yıl boyunca ben bunu öğrenmek istedim, o gün evimin avlusunda, bana bu dünyadaki en yakın insanlara ne olduğunu... Ve sen bana bunu söyledin.
Sen bana: “Melkisedek (Yüz yıl önce adım buydu), sen hayatta kalmamalıydın. Ölmen gerekiyordu. Hayatta kaldığına göre, o zaman neler olduğunu bilmen gerek...”
İşte o anda, sen o kelimeyi telafuz ettin, yüz yıl önce, evimin avlusunda, yüzleri yapmacık bir şekilde gökyüzüne çevrili olan ebeveynlerimin yüzlerinde yazılı olan o kelimeyi...
Ben hala adımın “Melkisedek” olduğunu hissediyorum. Çünkü ben hala canımın yandığını hissediyorum. Yeniden canım yanıyorum...

Baba, hadi senin kim olduğunu tahmin edeyim!
Sen Papa Benedikt’sin – yüz yıl önce adın buydu.
Sen Papa Pius, Pius’sun! Papa Ioannes’sin! Papa Paulus’sun! Papa Ioannes Paulus, yeniden Ioannes Paulus’sun! Ve yeniden Benedikt’sin. Şimdi Papa Franciscus’sun.
Ve sen kesinlikle, kötü cadı tarafından büyü yapıldığı için, hiç bir şey duymadan ve görmeden yüz yıl boyunca kendi sarayında uyuyan, o güzel kız değilsin!
Sen, Baba, kesinlikle bu yüz yıl boyunca uyumadın, sağır ve ya kör değildin... Bütün bu yüz yıl boyunca, evimin avlusunda, askerlerin çevresini sardığı ailemin başına ne geldiğini çok iyi biliyordun.
Ve ebeveynlerimin öylesine yapmacık bir şekilde gökyüzüne çevrili yüzlerindeki ifadeyi...Biliyordun, bunun olduğunu... Daha o zaman biliyordun.
O zaman neden özellikle bu gün?
Ne istiyorsun, yaşlı çok isimli Baba?
Ve yine ne istiyor, seni gönderen kocakarı?! Dörtte üçü ölmüş olan milletim, senin altın kaplı dünyanın her köşesinde daha ne kadar altın balığın olacak?

IKINCI BÖLÜM
Baba, sana itiraf ediyorum: Bu yüz içinde, gizlice dinlemeyi öğrendim... Düşüncelerini bile duyabilmek için, farkedilmez olmayı, sessiz olmayı öğrendim... Bu yüzden telaffuz ettiklerin umurumda bile değil, çünkü ben asıl düşüncelerini biliyorum...
Asıl düşündüğün ise:

“Bu yaşlı mekanizma ne kadar da kötü çalışıyor, KENDİ YAKININI SEV, artık neredeyse kimse onu kullanmıyor...
Ve ne kadar da güvenilir çalışıyor bu mekanizma, EN YAKININDAN NEFRET ET. Benim hükümdarlığım için Osmanlı, Rusya, Almanya İmparatorlukları ne kadar da tehlikeliydiler... Şimdi neredeler?.. Çöktüler! Toza dönüştüler!
Ah değerli İsrail Lazareviç, bize bu konuda nasıl da yardım ettiniz... Ne kadar da harika bir fikir, bir seferde iki büyük imparatorluğu yolumdan savuşturdu!
Ne mutlu ki, siz, kendiniz ve sizin deprem benzeri, dehanız, sadece kısa bir süre için daha uzun yaşayabildiniz. Sizin ile iyiydi ama ne de olsa sizsiz daha sakin.
Haklısınız, sevgili İsrail Lazareviç, her zaman için, elinde silah ile öldüren suçlu olur! Ve asla katili yöneten suçlu olmaz...
İşte bu Melkisedek isimli çocuk ve onun bütün torunları, günümüze kadar her şey için hala, sizin altın kaplama sloganınız olan: “TÜRKİYE TÜRKLER İÇİNDİR!”in çılgına çevirmesi sonucu karşılarına çıkan her şeyi kesmeye yönelen Türk askerlerini suçluyor.
Şaşırtıcı olan ise, dört yüz yıl boyunca, sağ kalabilmiş olan bu çocuğun ulusu omuz omuza Türkler ile yaşamış, onlarla yakınlaşmış, imparatorluğu şarkılarıyla, danslarıyla, altınıyla, gülüşü ile doldurmuştur... Ve siz basit bir ifade ile bütün bunları yokettiniz. Deha!
Yüz yıldır bu iki milleti yönetmek hiç zorluk çıkarmıyor! Soykırım var – Ermeniler söz dinliyor. Soykırım yok – Türkler söz dinliyor. Bizim görevimiz – bu sihirli sözü zamanında telaffuz etmek.
Şimdilerde ise “UKRAYNA UKRAYNALILAR İÇİNDİR!” ifadesi nasıl da rövanşta! Bence Ruslar ve Ukraynalılar artık asla birbirilerini bombardıman ve açılan ateş için affetmeyeceklerdir.
Ne de olsa, er ya da geç yabancı birini affedilebileceğimiz konularda, öz kardeşimizi ise  affedemiyoruz. ASLA! Bu işte önemli olan; Başlamaktır!..
Katliamın boyutuna bakılacak olursa, herhalde hiç bir şey “Bütün yönetim işçilerin, askerlerin ve çiftçilerindir!” sözünüzle kıyaslanamaz. Tanrım, Benedikt olarak çağrıldığım zamanlar nasıl da gülüyordum!
Bu ayrımcıların Büyük Rusya İmparatorluk’unu nasıl yönettiğini hayal ederek gözümden yaş gelene kadar gülüyordum.
Ah İsrail Lazereviç! Size itirafımdır! Her Hristiyan’ın içinde bir Yahudi’nin yaşadığını söylediğim meşhur lafımı telaffuz ettiğim zaman takipçilerimin yüzlerindeki şaşkın ifadeleri dahinize adıyorum. Onlar ise hala ne demek istediğimi sormaya korkuyorlar.
Gerçektende, hala dünyayı, sizin harika beyninizde doğan kısa ifadeler yönetiyor, dünya tatlısı İsrail Lazareviç! Ateşiniz çok sıcak olmasın, işkenceleriniz ise o kadar da sürekli olmasın.
Ne kadar da kötü çalışıyor bu mekanizma: KENDİ YAKININI SEV!
Ve onun versiyonu ne kadar da güvenilir KENDİ YAKININDAN NEFRET ET!
Ermeniler, Türkler, Ruslar, Ukraynalılar, Polonyalılar, Almanlar, Sırplar, Hırvatlar, Yahudiler, Araplar, Çinliler, Tibetliler, Hintler... Sizler birbirinizden nefret ettiğiniz sürece benim hükmüm mutlaktır.”

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
İsrail Lazeroviç Gelfand. Nefret insan. Rusya’dan çıkma, Alman istihbaratının ajanı ve Lenin’in müfettiği, bütün hayatını Rusya İmparatorluk’unu imha etmeye adamıştır.
Genç Türkiye yönetiminin politik ve finansal danışmanı, Konstantinapolis Yahudi Cemaatlerinin desteği ile tespit edilemez bir zenginliğe sahip olan kişilik. 1911 yılından beri sürekli olarak Konstantinopolis’de yaşamıştır.
1915 yılının ocak ayında, genç Türkiye yönetimi ile birlikte Osmanlı İmparatorluk’undaki, özellikle Ermeni ve Yunan etnik azınlıkların yokedilmesini planladı.
Rusya’nın ve Avrupa’nın devrimci çevrelerinde Aleksander Parvus lakabı ile meşhurdu. Kendine ait bir devlet satın alma ve onu şahsen yönetme hayali vardı. Bu devletin kendisi için Rusya olacağını ümit ediyordu.
Jeopolitik arenada şiddetli faaliyetlerini “Rusya için kötü olan her şey, Almanya için iyidir.” ideolojisi ile gerçekleştirmiştir. Çok uluslu Osmanlı İmparatorluk’u yerine kurulmakta olan Türk uluslu Devletin kuruluşunda Genç Türkler’in destekçisi olmuştur.
Gelfand-Parvus’un yok etmeyi kendine hedef koyduğu her iki imparatorluk da sonunda düşmüştür. Onlar sadece devlet olarak yok olmakla kalmamış, aynı zamanda yaşam tarzları, kültürleri, bilimleri, ekonomi ve ideolojileri de yok edilmiştir.
Çok uluslu ve gelişmekte olan iki zengin İmparatorluk: Rus ve Osmanlı on yıllarca fakirliğe, dağılmaya ve nefrete mahrum olmuştur.
Aleksander Parvus ya da İsrail Lazareviç Gelfand, günümüzde bile en belirgin devletleri yok etmeyi ve kendi paralarına, kendi yaşam tarzlarına ve ideolojilerine bağlamayı hedefleyen Yahudi oligarhlarına aitti.
Yahudi oligarhları, her zaman için oynunu kulis arkasında, gizlilikte, her çeşit gürültüden kaçınarak oynamayı bildi, bu yüzden de onları suç üstünde yakalamak bu denli zor.
Bu gün, onun darbelerinin sonucunda Ukrayna dize gelmiştir. Slogan aynı, sadece ülkenin ve ulusun ismi değişti. Şimdiki hali: “Ukrayna Ukraynalılar içindir.”
Ve burada da, yer yüzündeki bütün demokratik devrimlerde ve sivil savaşlarda parmağı olan astronomik banka hesapları ile yine aynı Yahudi oligarhları. Onlar dünyayı bu şekilde yönetiyorlar: Kardeşi kardeşe, komşuyu komşuya düşürüyorlar.

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Ermeni kardeşlerim, ben trajedimizde icracıları değil, sipariş edenleri gerçek suçlu görüyorum. İcracıların her biri zaten cehennemde yanıyor. Sipariş edenler ise... Sipariş edenler bizimle dalga geçiyor.
Bana söyleyebilir misiniz lütfen, bu dünya Ermeni halkının soykırımının siparişini verenler, parasını ödeyenler tarafından yönetilirken nasıl oluyor da  Ermeni halkı soykırımı bütün dünya tarafından kabul ediliyor? Ben eminim ki bizimle basitçe kedi-fare oyunu oynuyorlar.
Ne de olsa eşitlik diye en yüksek sesle bağıranlar, asıl soykırımı soykırım olarak kabul etmeyenlerdir. Bunlar herkesten önce ABD, İsrail ve onların batı dünyasındaki uydularıdır.
Hadi bir sorumuzun yanıtını verelim: Bize bütün gerçek mi gerekiyor yoksa gerçeğin yarısı mı?..
Ben, iki milletin: Ermeniler’in ve Türkiler’in, yeniden barışmalarının, yeniden komşu ve kardeş olmalarının hayalini kuruyorum.
Batı Ermenistan’a hayatın dönmesini ve İstanbul’da korkusuz bir şekilde Ermenice’nin konuşulabilmesinin hayalini kuruyorum.
Eminim ki, 14 yaşında, ebeveynleri dahil olmak üzere bütün ailesini kaybeden ve bir daha oraya hiç dönmemek üzere evini terkeden, dedem Melkisedek’in gerçekleşmeyen hayali tam olarak buydu.